Uyandığında hala başı ağrıyordu. Etrafına bakındı, hava kararmak üzereydi. İçeriye süzülen ışıktan anlamıştı bunu. Yavaşça kalktı yataktan, beyninin içi uğulduyordu. Çok kaçırdım yine, dedi. Bu şekilde uyanmaktan nefret ediyordu. Aslında son zamanlarda her şeyden nefret eder olmuştu. Nedenler, nasıllar kemiriyordu içini. Düşünüyordu, yalnızca düşünüyordu. Sonra da düşünmekten nefret ediyordu.
Kahvesini alıp, pencerenin yanındaki sandalyeye oturdu. Sigarasını yakıp, bir nefes aldıktan sonra kül tablasına yerleştirdi. En büyük zevkiydi gazetesini böyle okumak. Her sayfasını sıkılmadan okurdu, en ufak bir ayrıntıyı bile atlamazdı. Alışkanlık haline getirmişti bunu. Üçüncü sigarasını çoktan yakmıştı, tekrar kahve aldı. Bir kadın yazarın köşe yazısı dikkatini çekmişti.
Özetle, bir insanın içinde kaç kişilik barındırdığını anlatmaya çalışıyordu. Daha doğrusu soruyordu. Yine düşünmeye başladı, kaç kişiliğe sahip olduğunu düşünüyordu.
Gülümsedi, parmaklarıyla saymaya başladı. Annem, babam, kardeşlerim, sevgilim, bakkal, arkadaşım, gıcık olduğum kapı komşum, hocalarım, dilenci x, hayat kadını y vs vs … dedi. Liste çok uzundu, hepsini aklına getiremedi bile. Hepsine karşı farklıydı, farklı davranıyordu.
Peki, hangisi gerçek benim, dedi, hangisi gerçek kişiliğim?
Kabaca bir hesap yaptı. Dünya nüfusunun yedi milyar olduğunu kabul edersek, demek ki o da yedi milyar kişiliğe sahipti. Ama herkesi tanımıyordu. Bu hesaplamadan yola çıkarsak, insan kendini tam olarak tanıyamazdı, tanımaya da ömrü yetmezdi. Hiç tanımadığı kişilikleri vardı daha, hiç ortaya çıkmayan. Ya tekdüze davrandığı insanlar, samimi olmadığı insanlara aynı şekilde davranmıyor muydu? Kafası karıştı, yedi milyar insanla samimi olma şansı olsaydı, yedi milyar farklı yüzüne mi şahit olacaktı kendisinin? Bu kadar kişilik sahibi olmak kişiliksizlikle eşdeğer midir diye düşündü.
Sigarasından bir nefes daha aldı, caddedeki insanlara bakıp, hayır dedi, standart davrandığımız ölçüde kişilikliyiz. Bunu farkında olmadan yüksek sesle söylemişti. Kendi kendini ikna etmek için genelde böyle yapardı. Evet, dedi, ne kadar eşit davranabilirsek, ne kadar adam kayırmazsak o kadar kişilik sahibiyiz bence. Durdu, cevabını bilmediği bir soru vardı hala. Hangisi oydu, hangisi gerçekti? Annesini düşündü, en çok onu severdi. Ama hayır, ona da yalan söylemişti, ona da her şeyi anlatmazdı, oğlunu tam olarak tanımıyordu. Ayağa kalktı, liste eksik, dedi,. Tanrı yazmayı unutmuşum.
Okulda öğrettikleri gibi, topuğunun üstünde dönerek tekrar pencereye yöneldi. Aşağıya baktı, cadde kalabalıktı. İşten çıkanlar, alışveriş yapanlar, satıcılar, boyacılar… Dışarıya çıkmaktan vazgeçti, kalabalığı sevmiyordu. Yorgun hissediyordu kendini, ne yapacağını bilmez halde bakındı, neye baktığını bile bilmiyordu.
O geldi aklına, o olsaydı şimdi, dedi. Hızlıca yatağa çöktü, ondan da nefret ediyordu. Neden diye düşündü, bu kadar sevmişken, bu kadar fedakarlığa hazırken, neden sevmedi? Yakışıklı değildi, ama hep güzel sevgilileri olmuştu. Yeni sevgilisi de güzeldi, ama sevmiyordu onu. Alaycı bir gülümseme yerleşti yüzüne, kadınlar, dedi, kadınlar yalnızca acı çektireni sever, kölelik ister, sığınma içgüdüsü de buradan gelmez mi? Doğasında bu var.
Feministlik de hikaye. Kadın, kendi doğası ve feminizm arasında sıkışıp kalsa da, kendi doğası hala üstündü işte. Taptıkları tek şey güçtü. Böyle olduğuna inandırmaya çalışıyordu kendini. Hatta düşündükçe emin olmaya başlıyordu. Onun karşısında güçlü olamamıştı, güvenememişti kendine, ne söylese yapmaya hazırdı. Bu yüzden sevilmemişti, acı çektirmediği için. Kendinden de nefret etti. Aklından geçen her cümlede onu aşağılamaya çalışıyordu. Sonra söylediği her şey duyulmuş gibi sustu, nasıl düşünebilirim ona karşı bunları, dedi. Bir kızıyor, bir sakinleşip söylediklerinden utanıyordu. Düşünmek istemedikçe daha çok şey üşüşüyordu aklına. Düşünmek için var olmak gerekirse, şu durumda yok olmayı canı gönülden tercih ederdi. Ölmeden yok olmak için usulca yatağına girdi.
Not: Bu yazı site müdavimlerinden brandy’e aittir.
sus len,tartışıyoruz şurda medeni medeni
yiyin birbirinizi, zıhahaha
Rica ederim Zeynep,ben teşekkür ederim. Tartışmayı daha da güzel kılmak için yerleştirmiştim o amayla çünküyü.İki bakış açısını da yanyana koymak için,istemeden kızdırdım sanırım,üzgünüm.önyargılı olduğunu düşündüm çünkü direk hayır diye girmiştin olaya,neyse,yanlış anlamış olabilirim…saygılar
Ama unuttuğu ya da göremediği bi şey var.Kadın ve erkeğin güç kullanma kulvarları farklıdır.Bu yüzden aslında üstünlüğün kimde olduğu tam olarak bilinemez.Erkek, doğası gereği her zaman kadından güçlü görünmek ister,kadın doğası da bu durumu yadırgamaz ve izin verir.Çünkü güçlü olan tarafından savunulmak ister,sığınmak ister.Hatta erkeğin gücüyle övünür.Dış dünya erkeği üstünmüş gibi gösteriyor.Ama sadece -gibi gösteriyor.İşte ben bu doğal düzenin bozulmasına karşıyım.Ben bu adama tamam derim,sen bir adım önden yürü.Yürüsün ki iki taraf da kendi tabiatıyla barışık yaşasın.O önde giderken her zaman arkaya bakıp sizi takip edemez,kontrol altında olan kadın değil,bir adım önde gitmeye çalışan erkektir bana göre.Siz onun ne yaptığını,ne yapmaya çalıştığını daha net görürsünüz.Kalkıp arkasından entrika çevrilsin demiyorum tabi ama işte bazı kadınların gücü,erkeğin arkasını döndüğü anda başlıyor.Aklıma geldi,Osmanlıda kadınlar ne entrikalar çevirmiş,ben de seninle eşitim,hatta senden üstünüm dememişler ama,erkeğin bu gücü farketmemesi için elinden geleni de yapmışlardır kesin.Erkek zekası başka,kadın zekası bambaşka…
açıklamalarını tekrar yazmana gerek yok zaten yeterince açık. senin değindiğin noktayı da kaçırmış değilim. ben yalnızca kendi baktığım noktayı ifade ettim. ve yazdıklaırmda bunların benim düşüncem olduklarını da belirttim. yaptığım şey seni doğrulama ya da yanlışlama çabası değil. alt etmeye çalışmak hiç değil! dahası, mantık değerlendirmesi de yapmadım farkındaysan. öte yandan kölelik mevzuuna kadınları ezilen olarak ifade ettiğini de iddia etmedim, ki bunu düşünmedim de. kölelik mevzuunu sahiplenme kavramıyla değerlendirdim. feminist falan değilim. önyargılı da yaklaşmıyorum. yazdıklarına katılmıyo olmam bi önyargı göstergesi değil ki, yazdıklarını reddetmiş de değilim. reddetme çabası komik olurdu zaten. yaptığım kendi bakışımla senin yazdıklarını değerlendirmekten ibaret. bir ortak noktaya varma çabası da yok ortada. yani benim yaptığım ”bak sen bunu yanlış dedin bu böyle olmaz” değil, ”BENCE bu böyle” demekten ibaret.
ayrıca.. oyunlarla aram iyi olamadı bi türlü.. olsaydı senle oynamak leyifli olurdu eminim..
bu konuyu uzatmıcam artık. keyifli bi artışmaydı. teşekkür ederim brandy
Kişilik hakkında tekrar aynı şeyleri yazmak istemiyorum,verdiğim örneklerle de,olaya sadece kendi açımdan bakmadığımı göstermek istedim.Kölelik konusunda da aynı şey var,yalnızca kendi hayatıma bakarak nasıl böyle bir tespit de bulunabilirim?Saçmalık olur.Ben bugüne kadar ki tespitlerimden,gözlemlerimden yola çıkarak yazdım bunları.Önyargısız yaklaşmayı deneyebilirsek gayet mantıklı bir tespit aslında.Kadın aşağılanmış,köleymiş,ezilirmiş,güçsüzmüş diye bakarsan konuya dikkat çekmeye çalıştığım şey arada kaynar.Haklısın,kölelik itici bir kavram,ama derine indikçe bundan daha net bir ifade bulamadım.Güzel yorumların var,ama burdaki adamı,onun söylediği şeylerin sadece aksini iddia ederek alt edemezsin,ben de sadece kabul ederek bir yere varamam.Sen bu adama hak vermiyorsun ÇÜNKÜ… (boşluk doldurmaca oyunu,sevdim) Ben hak veriyorum AMA…
öte yandan, kadınların kölelik istemediği noktasında ısrarcıyım. köleliğin sahiplenmekle bağdaştırılmaması gerektiğini düşünerek söylüyorum bunu. sahiplenme bi tür kölelik gibi, ‘o, benim olsun ve benim istediğim gibi davransın’ mantığı değildir. ayrıca sahiplenme duygusu kadında kendini yalnızca kıskançlık olarak dışavuran bi durum da değil. nasıl tanımlanabilir bilmiyorum ama kölelik fazlaca itici bi kavram sahiplenmeyi ifade etmek için, ve fazla basit. ben kendi dünyamdan bakıyorum buna ve kendi çevremde gördüklerimle şekillendiriyorum biraz da. o yüzden farklı düşünüyorum.
kişilik mevzuunda haklısın. yani bi insan yardımseverse mesela, en yakınındaki insana karşı da sokaktaki insana karşı da yardımseverdir. kişiliktir bu çünkü. ama yine de standart davranmak ayrı bi durum, kanımca. bu, kişilikle çok da ilgili değil. karşındaki insan da ayrı bi faktör olarak etkiler davranışını. bi arkadaşına bi konuda hayır demen mesela, o arkadaşın eğer gerçekten seni anlayabilecek biriyse zor olmaz. ama hayır demen karşındakini çok kıracaksa ve senin ona değer vermediğini düşünecekse mesela, hayır dememeye çalışırsın. bu senin kişiliğin değildir. insana dair çok çeşitli örnekler verilebilir, farklı noktalardan farklı değerlendirmeler yapılabilir. insan, sosyal bilimlerin konusu, genelleme yapmak çok zor, sınırları keskin yargılarda bulunmak da. gerçekten uzunca tartışmalara müsait bi konu.. bakışaçısıyla ilgili. emrah da farklı bi değerlendirme yaptı mesela. aynı durumdaki insanlara aynı davranmak dedi. ayrıca insan okuduğu, izlediği, gördüğü şeylere kendi hayatından bakar. insanlık hali bu..
Kadınlar kölelik ister.Bu anladığın manada kölelik değil ama,kötü bi şey de değil.Dikkat et şunu çok duyarsın,”beni sahiplensin,bana sahip çıksın,ya hiç sahiplenmiyor beni,sevmiyor galiba” vs vs…Sahip nedir Zeynep?Sahiplenilmek için sahibe ihtiyaç var öyle değil mi? Karşı taraf sahipse,öteki ne? Sahiplenilmek,kölelik kavramının modern tanımıdır bana göre,tepki de almaz.Kadın da sahiplenir ama bu sahiplenme genelde kıskançlıktan öteye geçmez,geçemez.Bu yüzden sahiplenilme olgusu erkeğe atfedilir.Bu yazıda kadına söz hakkı verilmemiş zaten, kadın konuşursa durumu lehine çevirir bence.Yine söylüyorum kadın gücü sever.Nedir bu gücü oluşturan faktörler?Dürüstlük,güvenilirlik,para,anlayış,saygı,fiziksel güç…Herkesin değer yargılarına göre değişen bir güç kavramı vardır,bu güce hayranlık duyarız işte.Erkekte güç takıntısı yok ama,bilakis o karşısında hassas,narin,zarif,bazen zayıf bi kadın ister.Konu tartışmaya açık olduğundan yazdıkça yazası geliyor insanı,neyse.En son, Feministliğin kadın erkek eşitliğini savunan bi yönü var,hatta bazıları kadının üstünlüğünü savunuyor.Eleştirdiğim şey bu,yoksa kadın haklarını savunan yanı değil,belirtmek istedim.(aklıma geldi,deli örneğini sevdim kalibre)
Önce şunu soralım kendimize?Kişilik nedir?Bilimsel tanımını bi kenara koyarsak (ki çok fazla ve geniş bir tanımı var bu kavramın) insanı diğerlerinden ayıran özellikler der ve devam ederiz.Örnekle yola çıkalım.A kişisi olsun,son derece disiplinli birisi.Bu insan saat 10.00 ile 12.00 arasında ders çalışacak ve odasına çekildi.Telini kapattı,çünkü sevgilisiyle ya da arkadaşlarıyla konuşmak istemiyor,aynı zamanda annesiyle de.Dikkat et,standart davranıyor herkese.Yardımsever olsun mesela.On yıllık arkadaşı yardım istediğinde de yardım ediyor,bir günlük arkadaşı da.Çünkü bu insan gerçekten yardımsever,onun kişilik özelliği bu.Yazıda bahsettiğim şey aslında bu.Yoksa tabiki annene takındığın tavırla başka bir kadına takındığın tavır farklı olacaktır.Ben tamamen kişiyi,o kişinin kişiliğini ön plana çıkarmaya çalıştım.Sadece kendi hayatına göre bakmazsan konuya daha rahat anlaşılır.Mevlana’ya bak.Ne kadar doğru örnek bilemiyorum şu an ama,ne olursan ol gel demiş.Dünyayı bağrına basmış,bana göre eşit davranacağını vaat etmiş.Tabiki böyle biri olmak zor. (iç ve dış dünyanızın tutarlı olması gerekir,bilime göre öznel ve nesnel değerlerinizin örtüşmesi gerekir) İşte bu tutarlılığı maksimuma çıkardığımız ölçüde kişilik sahibiyiz,kişilikliyiz.Şunu da eklemek isterim ki,pek az insan karşılık beklemeden bi şeyler yapar bu dünyada.Ne kadar inkar etsek de karşılıksız değil yaptıklarımız.İnsan egosu izin vermiyor buna.Karşılık beklemeyenler de kuldan karşılık beklemiyor belki,Allah’tan değil.Gider böyle bu yazı,sonu yok…
cmk öper adamı
sayın savunma makamı…makamınızı bırakamazsınız 😛 gerçi sanık birden fazla müdafi görevlendirebilir. olmadı kendi savunma yapar. gerçi yaş itibariyle zorunlu müdafi devreye girebilir. müdafi görevi bırakırsa mahkeme bi tane atar nasılsa. gerçi zorunlu olmasa ble sanık talep ederse bi müdafi atanır. amaannnn. bugün ceza muhakemeleri sınavım vardı. pek parlak bi sınav deildi :S çalışmıştım oysa!!!
evet adım emrah.Brandy yazısını savunsun,sıra onda 😀
örnek vermiş ama emrah; anne, baba, kardeş, bakkal, komşu… her birine davranış ayrı bi kişilik sergiliyor gibi bir anlam çıkardım. her bir arkadaşa farklı davranmak çıkar kaygısı taşıyabilir evet ama farklı durumdakileri örnek göstermiş.
ps: daha önce okuduğum yazılarından anımsadığım kadarıyla adın emrah sanırım. yanlış anımsadıysam bağışla lütfen. biri bana adımla hitap edince ben de ona adıyla hitap etme ihtiyacı hissediyorum. insanlık hali…
brandy’nin anlatmak istediğini yanlış anladığını düşünüyorum zeynep.Brandy mutlak eşit davranmaktan bahsetmiyor.Tabi ki tanışalı 1 gün olmuş ve 10 yıl olmuş kişilere farklı davranacaksın,bu ilişkinin gereğidir.Sanırım dünya üzerinde herkese eşit ve aynı hareketlerle davranan bir tek deliler vardır.Başbakan meraba dese küfreder ya da bi tokat patlatır,annesine de bi tokat patlatır.
Brandy’nin demek istediği aynı duruma sahip insalar arasındaki çıkar ya da başka birşey kaygılı karakter tutarsızlıkları.
hayır.. öyle olmaz işte.. kimse bütün insanlara standart davranamaz. davranmamalı da. yeni tanıştığınız biriyle yıllardır tanıdığınız biri gözünüzde aynı mıdır?? kişilik sorunu değildir bu.. bu, insanlık halidir.. olması gerekendir. ayrıca, herkes aynı mıdır ki herkese aynı içtenlikle aynı samimiyetle davranılsın? hayır.. her bir insan ayrı bi dünya barındırır içinde. bunu görmez kimse çoğu zaman. ama bu, onun samimiyetsizliğinden ya da kişiliksizliğinden değildir.. insanlık hali böyle bi şey…
ve… kadınlar kölelik istemez! kadınlar saygı duyabilecekleri birini isterler hepsi bu… saygınlık güçlü olmakla eşdeğer deildir ayrıca… evet güçlü olmak saygıyı getirir belki ama saygı her zaman bunu aramaz.. aslında kadın milleti bi tuhaftır işte…