Yürürken çevreme bakmıyorum, bakamıyorum. Her şey batıyor. Uydu antenleri, sıvasız evler, alttan spotla aydınlatılmış ağaçlar, led tabelalar. Ahh, led tabelalar, ledle bezenmiş her bir şey. Diyotunu siktiğimin tabelaları. Gözümde patlayan led tabelalar, başka birşeye odaklanmamı imkansız kılan sikik şeyler. Bulunduğu her yeri sevimsizleştiren, bir esnafın aynı işi yapan yan esnafa “al amk bende daha fazla para var, 2 katını yaptırıyorum” diye caka sattığı led tabelalar.
Bana çevreme bakmaya değecek ne veriyor ki şehir? Bir şey, tek bir şey istiyorum ki sükunetle, dinginlikle, acelesiz, telaşsız sadece onu izleyeyim. Ya da anlık bir göreyim o güzelliği, güzelliğine gülümseyeyim, selamlayayım ve günüm güzel geçsin. Baya bir oldu, bulamıyorum.
Estetik hakkımı talep ediyorum.
Dikine mezar TOKİ’lerden, her şeyin led şeritlerle güzelleşeceğini düşünen belediye kafasından, tamamıyla belediye başkanı ve fen işlerinin insiyatifine bırakılmış estetik anlayışından bıkkınlık geldi.
Estetiğin sözlükte çok güzel iki anlamı mevcut; 1- Güzel duyu 2- Güzellik duygusu ile ilgili olan.
Öznel bir duyu gibi görünen estetik üzerine konuşmak-yazmak çok zor. Ama sorumuz şu genel bir estetik anlayışı da var mı? Misal Safranbolu Evleri neden turist çekiyor, neden rağbet görüyor, gidenler neden güzel bir hisle geri dönüyor? Onlara güzel gelen nedir?
Ortak bir estetik algısı var mı? Şunu sorayım peki ilk fotoğraf mı yoksa ikinci fotoğraf mı sizde güzel duyguların oluşmasına sebep oluyor?
1-
Bir şehrin paydaşı olarak belediyenin estetik adına yaptığı müdahelelere-düzenlemelere nasıl katılabilir, nasıl itiraz edebilirim? Hukuk, estetik bir çevrede yaşam hakkını nasıl korur? Korur mu?
Yıllardır merak ederim, örneğin kaldırımlar neden bu renge boyanmakta? Tüm şehrin bordür taşları neden boyanır, boyanırsa neden bu renge?
Dış cephesi boyanmamış bir eve neden belediye oturma ruhsatı verir, vermiyorsa oturana neden müsaade eder?
Bir şehirdeki konutların dış cephesinin boyanmasında bir birlik sağlanabilir mi?
Mesela Yunanistan’da Santorini Adası’nda yalnızca beyaz ve maviye müsaade edilmiş.
Güzel değil mi?
Sao Paulo dünyanın en büyük şehirlerinden biri, 12 milyona yakin nüfuslu. 2006 yılında belediye başkanı Gilberto Kassab (soyadına kurban) “ben sizin yapacağınız işi sikeyim” diyerek en büyük sanayi kenti olan bu şehirde tüm tabelaları, posterleri, afişleri yasaklıyor. Adina da Lei Cidade Limpa (Portekizce temiz şehir yasası) diyor. Peki n’oluyor, şehirde güller açıyor, pammık gibi, şeker gibi bir şehir ortaya .çıkıyor. İlk foto 2005 yılından, ikinci foto 2008’den.
Bir örnek daha; Önce
Sonra;
Yanlış müdahale edilmediği ya da müdahele edilmediği sürece doğa, bir şekilde estetiğe yönelir. Onun bir estetiği vardır. Bizlerin aradığı budur. Estetik bir çevrede vakit geçirdiğimizde gelen rahatlama, mutlu olma, güzel duyguların uyanması estetiğin bizler için vazgeçilmez bir katık olduğunu gösterir.
Ayda bir gördüğümüz Boğaz’a, yılda bir gittiğimiz tatillerde gördüklerimize bakıp “ah ne de güzel” demeye devam edebiliriz. Ya da yılın tamamını geçirdiğimiz şehrimiz için bir şeyler yapabiliriz. Eminim estetiğe yönelmiş bir çevre bizim ruh halimizi olumlu yönde etkileyecektir.
Müteahhitlerin, taşeronların, belediyelerin, idarenin ellerine tamamıyla bırakılmış bir çevre, estetiğe değil paraya hizmet eder. Daha fazla para kazanabilmeye.
%100
güzel makale olmuş