Nacakçıda Shuriken Yaptırmak

2
1417
ninja,shuriken

Shuriken; bizde bilinen adı “Ninja Yıldızı”. Çocukluk telaffuzumuz ise “ninca yıldızı”. Bu ninja yıldızının tamamen “yerli ve milli” imkânlarla 1995’te nasıl imâl ettiğimizi, en iyi ninjutsu ustalarından Sho Kosugi görseydi, “bizi resmi ninja silahları tedarikçisi” yapacağından emin olduğumuzu anlatır bir hikâye.

Uzak doğu dövüş sanatlarının ülkemizde çokça revaçta olduğu dönemler. Sene 1992, 7 yaşındayım, agam ise 17. Peder agamın ergenlikten aldığı sınırsız güçten ve bu gücün “darkside”ın emellerine alet olmasından bıkmış olmalı ki agamı Karate’ye gönderdi, azıcık durulsun iç huzura ersin diye. Yanında da beni gönderdi, agamın antremanlardan kaçamaması için. İlk antremana peder de geldi. Adam agamı o kadar iyi tanıyor ki, gelmese agamın soluğu bilardoda alacağını biliyor.

Gittik salona, o zamanki her karate salonunun ortak lokasyon kaderinde olduğu gibi bir apartmanın bodrum katına vardık. Nem kokusu geniz yakmakta, neyse ki ilerleyen antremanlarda sorun etmemiz gereken kokunun ter-taşak olduğunu öğrendik. Nem de ne ki? Ben hocayı gördüğümde güldüm, 1.60 boylarında gür saçlı beyaz tenli bir adam. Çekik de değil vicdansız. Bulgar göçmeni Kudret Hoca. Pederin bizi hocaya teslim ederken ki triplerini hâlâ hatırlıyorum. “Bak hocam, al bunları bu sanatın inceliklerini öğret, ez bunları.”LenKill Bill filminde Bill, Beatrix’i mPaiMei’ye teslim ederken bu kadar kasmamıştı. “Al bunu hoca, ben kaçıyom yol uzun” deyip gitmişti. Bende de nasıl bir adanmışlık varsa Kudret Hoca’nın çekirgesi oluverdim zaman geçtikçe. İnanılmaz ciddiye aldım yaşımdan beklenmedik şekilde, çekirgesi oluverdim adamın. Zıpla dediğinde “ne kadar yükseğe senseeeey” durumuna geldim. Agamsa yine işin gırgırındaydı.

Gel zaman git zaman, kuşakları atlaya atlaya, kataları çize çize 3 yılı devirdik. Kudret hocanın baş adamıydım artık. Dojo’ya yeni gelenlere kuralları ben anlatıyordum. Kudret Hoca yeni gelenlere beni örnek gösteriyordu. Ama yaş 10 aga. Karate’nin felsefesi, bushido’su sikimde değil. Patlamalı-çatlamalı şeyler istiyor bünye. Zaten Tv’deki karate-ninja filmleri de zihnimi azdırmaktaydı. Ninjaları da böylece tanıdım, Tv’den. Hele hele dumanı atıp yok olmaları yok mu, aklım çıktı yerimden yeminle. Dedim ben bunu yapıcam, mahalledeki dadalarından da aklını tavana vurdurucam. Hemen Volkan’ın yanına gittim aga.

Volkan’ın lakabı Maradona. Bir top oynuyor imansız, kendinden 8-10 yaşı büyüklerin bellerini kırıyor çalımlarıyla. Çalımı yiyen büyükler de şamarı basıyordu buna. Çalımdan sonra piç piç sırıtışının da dayak da etkisi büyük tabi. Volkan, benim sonradan edinmeye çalıştığım ve büyük bir kısmının başardığım mesleğin ustasıydı. Yani bok işin ustasıydı. Ulan 10 yaşında çocuk tavuk keser-yolar mı? Volkan yapar. 10 yaşında çocuk okul bahçesindeki dozeri çalıştırıp istinat duvarını yıkar mı? (Başka hikaye de belki anlatırım) Volkan yıkar. Dedim bu patlama-çatlamadan da Volkan anlar. Hemen bizim okul bahçesine gittim, Volkan’ı buldum. Önce yemin ettirdim, “Volkan aramızda kalacak kardeşim, bu ninca dumanını yaparsak yapacaklarımızı düşün” dedim. (Düşünemedi) Ne yapacaktık o an bilmiyorum. Yani dumanı atıp kaybolup ne yapacaktık? Ulen kaybolsak akşam ezanından evvel eve geri geleceksin. O an Türkiye şartlarında ninjalığın zorluklarını anlayamıyor tabi insan. Volkan yeminini etti, üç defa da Ziraat’in bahçesinden çaldığı ısırılmış elmayı “aha bu da nimet” diye öptü alnına koydu. Çalardı ama yeminine sadıktı Volkan. “Kolay iş len, paran var mı? “dedi. Volkan’a para vermek herhangi bir zamanda akıllıca bir iş değildi.

Volkan örtülü ödenek gibi adamdı, aldığı parayı niye aldığını, nereye harcadığını asla bilemezdik. Bir şey de almazdı puşt. Ama durum farklıydı. Ninjalık yolunda ilk adımımda bunu düşünemezdim. “Var” dedim, “ver” dedi. Verdim, “gel Memet Bakkal’a gidiyoz, torpil alıcaz” dedi. 10 tane torpil aldı. Para arttı, koyuverdi cebine. Tekrar okul bahçesine döndük. Torpillerin hepsini söktü. Beyaz barutu bir kağıtta biriktirdi, yerden de sigara pakedi bulup alüminyum folyosuna koyup sıkıca sardı, söktüğü fitillerin birkaç tanesini de uç uca ekleyip uzun bir fitil yapmadan önce, “hemen mi duman çıksın biraz bekleyip öyle mi çıksın” dedi. İşinin uzmanı geçmişine yandımın Volkan’ı. “Beklesin biraz” dedim. Üç dört fitili sardı birbirine, fitillerin bir ucunu sigara folyosuna sapladı. “Al yak” dedi. Korktum önce aga. Patlayacak mı, duman mı çıkacak, ağzıma-götüme mi girecek belli değil. Ama çocukluk dediğin ceza genel teorisindeki “olası kast” süreci aga. Başka bir şey değil. Bir boklar olacağını biliyorsun, anan-baban öğrenirse ağzının ortasına sıçacağını da biliyorsun ama yapıyorsun.

Yaptım ben de, fitili ateşledim, uzak durdum, bekledim ve foss diye anlık bir ses ve yerden arşa yükselen devasa bir beyaz duman. İşte o an Volkan, benim 3 yıllık senseyimden daha senseydi. “Volkan gördün mü len, Volkan gördün mü kaaarşim” diye sevinçten bağırıyordum. Evet ninjalıkta ilk adımı başarıyla geçmiştik. Lakin bir duman için 10 torpil gitmişti. Şimdinin parasıyla 10 TL falan, çok para aga.

Demek ninjalık için sabit maaşın olacak ya da zengin olacaksın aga. Duman işinin maliyetli olduğunu öğrenince abimin “Siyah Kuşak” dergilerini karıştırıp ninja silahları bölümüne bir daha göz attım ve Allah’ım, işte oradaydı “Shuriken”, ninca yıldızı. Hem bu atınca bitmiyordu, defalarca at-kullan. Demirbaş gibi şey. Hemen yine okul bahçesine gittim. Volkan’ın etrafında bizim dadalar, Volkan bir şey anlatıyordu. Kalabalıktan Rıfkı hemen yanıma gelip “oğlum dumanlı bomba yapmışınız, bi daha yapsanıza” dedi. Siktiğimin Volkan’ı söylemiş hemen. Çaldığı elma üzerine yemin eden adamdan ne bekleyeceksin ki? Volkan Rıfkı’nın yumurtladığını görünce ben bir şey demeden yanıma geldi hemen, “oğlum ben söylemedim, biz duman bombası yaparken duvardan bir çocuk görmüş, sordular öyle söyledim” dedi. Mahallede böyle fantastik şeyler çabuk yayılırdı gerçekten. Biri yeni bir şey alsa, anası öğrenmeden biz öğrenirdik. Günahını mı almıştım Volkan’ın. Emin olamadım, kenara çektim hemen. Yeni silahı anlatacaktım güvenmesem de Volkan’a. Ben sana mecburdum Volkan, bilemezsin, bok işin ustası Volkan. 

Agamın Siyah Kuşak Dergisi’nin ilgili yerinden yırttığım Shuriken sayfasını yanımda getirmiştim. Geçen senenin sayılarından biriydi ama abim yırtıldığını öğrense üzerimde kata çizer, kiremit diye beni dizdirirdi. Olsun, ninjalık risk ister. Sayfayı gösterdim, bundan yapıcaz oğlum dedim. Gözleri parladı Volkan’ın. “Yapalım len, bir sürü yapalım, hafta sonları da okulu basan çingenlere bunlardan atalım” dedi.

Ahh Çingeneler, çocukluk yılları kabuslarımın esas adamları. Ben kimseden bunlardan yediğim dayak kadar dayak yemedim. İki bisikletimi, cep harçlıklarımı ve bir saatimi bunlara kaptırdım. Bizle yaşıt, ya da birkaç yaş büyük çingeneler grup halinde Cumhuriyet İlkokulunu basarlardı haftasonu. Hep sayı üstünlüğü onlardaydı. Şanslıysak dayak yemiyor, üzerimizdekileri veriyorduk. Bazen hem para verip, hem dayak yiyorduk. Bazen “bizimle maç yapın, yenerseniz sikeriz” diyorlardı. Yalandan oynuyor, maç sonunda “niye gol attınız lan” diye yine dayak yiyorduk. Neden bizi dövdüklerini bilmiyorduk aga. Ama birkaç hafta gelmediklerinde ise meraka düşüyorduk. Dayak arsızı olmuştuk. Allah Allah 3 haftadır basmadılar, ne oldu acep falan diyorduk. Bizi döven çingenelere öfkemiz büyüktü ve Shuriken’ler kurtarıcımız olabilirdi. Volkan “yalnız bunlar demir işi, ben de alet-edavat yok, başkasına yaptırcez” dedi.

Aklıma hemen peder ve bizim iş yeri geldi. İşimiz zaten sıcak-soğuk demir işi. Hemen Sarıçay’ın oradaki Barbaros Sanayi’ye sürdük bisikletleri. Yırtık sayfayı babam görmesin diye sayfanın üzerine kağıt koyup yıldızın şeklini çıkardım. Ulen ne zeki çocuktum Ya Rab! Pederin yanına vardık, hoşgeldiniz dedi, iki oralet söyledi. İçtik, Volkan gözüme bakıyordu, söylesene oğlum der gibi. Babama asıl amacımızı söyleyemezdim, babam da olsa bilmemeliydi. “Baba, bu kağıttaki çizimi Kudret Hoca verdi, bunlar Ninja Yıldızı. Kudret Hoca da bir tane varmış, kaybolmuş. Ben de babam yapar dedim” dedim. Babam kağıdı aldı baktı kolay dedi. Hurda plakalardan aldı bir tane başladı işe, bir saat sürmedi getirdi koydu önümüze. Aldım elime “baba bu keskin değil” dedim. Babam da “keskin yapamam size, oranızı buranızı kesersiniz, Kudret Hoca keskin isterse gelsin yaparım” dedi.

Çok üstelemedim yalanım ortaya çıkmasın diye. Olsun, elimizde hiç değilse prototipimiz var, sanayide hangi ustaya götürsek artık bize yapardı. Sanayide iki sokak arkada Nacakçı Ahmet Usta’ya gittik, beni tanıyordu. Hemen babama söylerdi. Volkan’a durumu izah edip yolladım. Beş tane yaptır dedim. Para verdim, “Volkan bende var” dedi. İnanamadım. Volkan’ın ilk kez bir şeye para verdiğini gördüm. Demek içinde bizi döven çingenelere karşı olan öfke büyüyüp dağları aşmıştı. Volkan 5 dakika sonra geri çıktı, “usta yarına yapçakmış” dedi. Yüzümüzde sırıtışlarımız, aklımızda Çingeneler’in muhtelif yerlerine yıldız sapladığımız hayallerimizle mahalleye döndük, evlere dağıldık. Gece boyu hayalini kurdum, “şıvşıvşıv” diye havada giden yıldızlara ağzımla efekt yaptım, uykuya dalıverdim. Sabah okuldan sonra hemen Volkan’la buluşup nacakçının yanına vardık. İçeri girmedim yine. Volkan içeri girdi, iki dakikaya Ahmet Usta’yla beraber çıktılar dışarı. Ahmet Usta’nın elindeydi yıldızlar. Ama nasıl parlak, ama nasıl güzel. Uzaktan izliyordum. Eline bir boynuz aldı Ahmet Usta, yıldızları ısıttı ısıttı boynuzu yıldızların kenarlarına sürdü. Ulan o ne pis koku. Saçın, kol kılların yanar ya hani, hah işte boynuzun yıldızın kenarlarında eriye eriye havaya verdiği kokuyu düşün. N’apıyor diye düşündüm, meraktan geberdim ama gidemedim. Yirmi dakika sonra gazeteye sarılı yıldızlarla geldi Volkan. Aklımdan bin bir türlü şey geçiyor, boynuzla yıldızlara büyü mü yaptı, hedef bulma tılsımı mı? Yoksa Lapsekili Nacakçı Ahmet Usta yıllardır kendini gizleyen bir ninjutsumaster mı? “Oğlum n’aptı Ahmet Amca o boynuzla?” dedim. Volkan’da “kenarlarına boynuz sürdü, körelmesini önlüyormuş bir de parlatıyormuş, bak” dedi. Bir elledim agacım yıldızlara, nasıl keskin nasıl güzel, nasıl kusursuz.

Son sürat bisikletlerle mahalleye geldik. Heyecanla açtık gazeteyi, önce bir tahtayı nişangah yaptık ama gerçekçi gelmeyince etraftaki tahtaları toplayıp insan boyuna yakın bir çöp adam yaptık. Çöp adamın başına, kalbine ve taşaklara denk gelen bölümüne işaretler koyduk ölümcül nokta hesabı. Talimlerimizi Volkan’la gizlice yapıyor, talim bitince çöp adamı ve yıldızları saklıyorduk. Bu talimler iki haftaya yakın neredeyse her gün sürdü. Epey ustalaşmıştık. Artık işin fantezisine kaçıp birbirimizin gözlerini bağlayıp kör atış yapıyor, eğilip bacak arasından falan atıyorduk. Hazırdık. Artık savaşa hazırdık, kendimize güveniyorduk. Ninjaydık biz len.

Yıldızları sakladığımız yer eski iplik atölyesinin barakasının dibiydi. İki haftadır orada saklıyorduk ve dokunan olmamıştı. Stratejik bir yerdi çünkü. Herhangi bir baskında, basanları görür görmez çaktırmadan alabilir ve atışa hazır olabildik. 1995’in bahar aylarından bir Pazar günü. Yine okul bahçesinde bir maç yapıyoruz. Okulun kapıları haftasonu kilitli olurdu, atlayarak girerdik zor bela. Top karşı takımın tarafına doğru kaçınca Yusuf almaya gitti. Birden “Çingenleeeer” diye bağırdı. Biz 6 kişiydik, onlarsa çok. Sayamıyordum zira apaçi baskını yemiş süvari gibiydik. Duvarın her bir tarafından kafa çıkıyordu. Ama Volkan ve ben hazırdık. Yusuf, Rıfkı, Fatih ve Mete bizdeki rahatlığa anlam veremiyordu. Volkan kaş-göz arasında yıldızları almış, üçünü kendisine saklamış ikisini bana vermişti. Ellerimizin arkasında yıldızlar aksiyona hazırdık. Bizim dört dada pusmuş arkamızda bekliyorlardı. Biz önde. Ben Volkan’ın solunda. Allah’ım nasıl da hazırdım ya.

Çingenler bir bir duvarın bu yanına indiler. En az 15 kişiydiler. Hoş 6 kişi de olsalar yerdik biz o dayağı. Yemişliğimiz de var. 3 kişi de olsalar yiyorduk çünkü dayak yiyen 3 kişinin yarım saate 20 kişiyle geleceğini biliyorduk. Ulen ne kâdermiş be. Neyse, bize doğru yaklaştılar. Aramızda 20 metre var yok iyice gerildik. Bizim dadalar arka taraftan çingenelere “aaabi” çekmeye başladılar ama bizde tık yok Volkan’la. Volkan “hiiiiyyyaaa” diye bağırdı ninja yıldızını fırlatmak için. Bak şöyle düşün aga, sağ elini kullanıyorsun, frizbi atarken soldan sağa doğru el ve kolunla hamle yaparsın ya. Hah işte Volkan yıldızı atmaya hazırlanırken kolunu sola doğru çekmek için hamle yaptığında yıldızı benim sağ omzumun hemen başına sapladı piç. Benden Volkan’ın anası ve ecdadı hakkında menfi yorumlar ve dedikodular okul bahçesinde yankılandı. Yıldızın bir köşesi omzumda öylece duruyor aga. Volkan “kaarşim noldu, kaaarşim özür dilerim.” Kaarşini sikeyim e mi Volkan? Tuttum yıldızı çat diye çektim nasıl kan sızıyor öyle. Aklımdan geçen şu oldu “Çingenler bizi bir dövecekse şimdi iki dövecek”.

Volkan işte o an kahramanım olduğu şu cümleyi kurdu; “elemanı bırakın kolu çok kötü, bizi dövün.” Çingenler de akan kanı görünce insafa geldiler beni bıraktılar. Güç bela duvardan atlayıp eve doğru yol aldım. Tek duam evde kimse olmasın Allah’ım oldu. Kapıyı çaldım merdiven arasında bekledim. Açan olursa girmeyecektim. Kimse açmadı, odunluktan anahtarı aldım eve girdim. Aklımca yarayı yıkadım, yarım şişe kolonya döktüm, ecza dolabından bez aldım üstüne bastım. Kolonya acıdan ağlattı beni. Çingenlere bir Volkan’a iki sövüyordum. Bir saat kadar evde bekledim. Ara ara bezi kaldırıp yaraya bakıyordum, hafif hafif kanlanıyordu bezi kaldırınca. Bir süre daha bezi bastım. Sonra evden çıktım, bizimkileri merak ettim. Volkan’ın evine gittim, camı tıklattım kardeşi çıktı. Volkan’ı sordum, geldi pezevenk. Yüzüme bakamıyor. Ama ben ona bakıyordum, hiç yara beresi yok. “N’oldu oğlum dayak yemediniz mi?” dedim. Benden hemen sonra Fatih’in agası Selim gelmiş okula. Selim aga efsaneydi, askerliği komando olarak yapıyordu. Devasa bir adam, izne gelmiş. Çingenleri dağıtmış orada. Bunlar da kurtulmuş. Ulan ne üzüldüm Volkan’ın ve diğerlerinin ağzının burnunun dağılmadığına anlatamam. “Ha iyi kurtulmuşsunuz” dedim geçiştirdim. Volkan yarana bakayım dedi. Gösterdim. “Haaasssiktir oğlum, fena olmuş” dedi. Kanama durmuştu ama yara kapanmıyordu. Korkudan ertesi sabaha kadar bizimkilere bir şey diyemedim. Erkenden yattım anlamasınlar diye. Sabah olunca bir baktım gece de hafif kanamış. Anneme “sana bir şey göstercem ama kızma” dedim. Gösterdim, anam “hiiiii” çekti. N’oldu dedi. Dün basket oynarken pota direğinin demirinin kestiğini korkudan sustuğumu söyledim. Anam hemen acile götürdü. Doktor iki ufak dikiş attı, merak etmeyin tetanozu var mı dedi. Vardı. Eve gittik, iki gün de okula göndermedi anam. Oh tatil.

Omuz yarasından mahallede ne ekmek yedim anlatamam, aylarca efsane oldum. Hikaye diğer mahallelere de yayılmış. “Çocuk saplanan yıldızı tutmuş, çat diye çekip çıkarmış, fırlatmış çingenlere” diye anlatılır oldu. Hoşuma gitmişti epey.

O yaranın izi hala sağ omzumda mevcut. Baktıkça ninjalık maceram, Volkan, Çingenler, duman bombası, Kudret Hoca, karate, Nacakçı Ahmet Usta, boynuz hepsi omzumda. Sürç-ü lisanlarım kaçacak delik arar. Asabi owarida, OSSSSSSSS

 

 

2 YORUMLAR

  1. Çocukluğunda ninja kaplumbağalar çizgi filmini izlemeyen yoktur bence. Bense bu dört ninja kaplumbağanın izleyicisi olmaktan da öte hayranıydım. Karakalem bir resmini bile yapmıştım Mikelenjelo’nun, adım sırf M harfi ile başladığı için.

CEVAPLA

İnsan mısın? *